28 Şubat 2009 Cumartesi

Korkma Hiç Acımayacak!


Karısı Valon, roman diyarı çoğunlukla Flaman, mahlası Fransız, yayıncısı Amerikalı, pezevengi Afrikalı, hayatı ise tam bir serüvendi. Peki ya müfettiş Maigret? Maigret sormaz, sadece dinler. Maigret şüphe etmez, sadece izler. Maigret bulguları çoğaltmaz, sadece ihtimalleri eksiltir. Ve Maigret içer. Çünkü hayatın temriniyle oyalanmak ustalık ister. O yinelemeden tekrar eder, haykırmadan bağırır, durmadan susar. Kıyıya vuran her ceset aklındaki zembereği yeniden kurar. Çok mu çaresizsiniz? İntiharınızı Maigret'ye haber vermeden bir delilik yapmayın.

ölme dur


Resimde görülen istasyon Madrid'in ana terminali Atocha. İspanya İç Savaşı'nı farklı gazeteler için izlemek üzere 1936'da kente gelen Hemingway ve Dos Passos ana giriş kapısında vedalaşır. Dos Passos güneye gider. Oradan Aragon cephesine geçer ve Frank Capa'ya yarenlik eder. Ama Hemingway kuzeye gider ve, heyhat, eski kentin göbeğinde şehrin içki geleneğini temsil eden Chicote'yi bulur. İçer, içer ve daha çok içer. Chicote hâlâ var. Bazen Flintstones'un jenerik müziğini çalacak kadar saçmalasalar da hâlâ var. Ve Hemingway'in ruhu bir tek "old stag"i hâlâ hak ediyor. Tabii şimdilerde Zaragoza'da boz bulanık akan Ebro Nehri'ni zamanında kanlarıyla kırmızıya boyayan cumhuriyetçiler ve anarşistler de. No Pasaran!!

26 Şubat 2009 Perşembe

Rum Alley Jam


Fazla vakti yoktu, hızla içmesi gerekti. En çok da sokak kızı Maggie'yi yazdığı sıra ihtiyacı oldu zamanın akışını bu yolla yumuşatmaya. Söylenmemiş sözlerin uğultusuyla dönüyordu zaten başı. Ama Rum Alley'deki sokak çocuklarını anlattığı sıra yaşamı serin ve mühürlü bir acının tokluğuyla eksiltmesi gerekti. Öyle yaptı. Sonra kilit mandallarından biri kırık bir bavul hazırladı bir gün. Kimse duymadı. Arka kapıdan çıkarken gramofonda "Moonstruck Mississippi" çalıyordu. Bindiği otobüs daha Bowery'den çıkmamıştı ki bir şey unuttuğunu hatırladı. Dönmedi.

25 Şubat 2009 Çarşamba

guy debord

Situasyonist öncü ve alkolik nefer Guy Debord'un 1961 yılında dört epizod halinde çektiği kısa filmi "Critique de la séparation" için aşağıdaki bağlantı izlenebilir.

http://cityskip.ning.com/video/644647:Video:39186

le lapin à gil

Artık Fransa'da dahi, kimi kır kahveleri sayılmazsa, yaşamayan bir gelenek "café-concert". Bunların en tanınmışlarından bir Le lapin à Gil adıyla André Gil tarafından 1900 yılında Paris'te, Montmartre'da kuruldu. Artistik kabare diye biline üslubun doğmasına kaynaklık ve öncülük ettiği gibi, vodvil geleneğinin de en seçkin örnekleri bir dönem burada izlendi. Alexis Piron ve Pierre Capelle tarafından daha da stilize edilen bu gelenek aynı zamanda dönemin büyük "şantörleri" için de gerçek bir sahneydi. Başta Charles Nodier olmak üzere Pierre Dupont, Jules Janin, Horace Vernet hep bu dönemde tanındı. Fahişelerin dışarıdan gelip müşteri bulabildiği nadide yerlerdi. Manet'nin "Kırda Kahvaltısı"nı skandal yapan şeyin çimenlerin üzerine yayılan bir kadının yanındaki şarap şişesi olduğu düşünülürse bu kafelerin de sansür tarafından kovuşuturulmuş olmasına şaşırmamalı. Ne içilip ne mi yenirdi? Languedoc-Rousillon eşliğinde kuzu cabassol, Périgord'un yanında beyaz şaraba yatırılmış dana eti Brézolles, beyaz bir Korsika sepajının yanında ragoût de cabri, Auvergne kırmızısının yanında fricandeau braisé, Loire beyazının yanında "andouilettes". Döner kebap çok sonraları aşağılık bir üçüncü dünya mezbeleliğinde bulunduğu sıra bu gelenek tarih olmuştu.


"On a Wedding Anniversary"

The sky is torn across

This ragged anniversary of two

Who moved for three years in tune

Down the long walks of their vows.

Now their love lies a loss

And Love and his patients roar on a chain;

From every tune or crater

Carrying cloud, Death strikes their house.


Too late in the wrong rain

They come together whom their love parted:

The windows pour into their heart

And the doors burn in their brain.


Dylan Thomas

leaving las vegas


Benjamin'le barmeni ayıran desk sadece fiziksel bir sınır değildir. Varlıkla hilkatini ayıran bir mecazi huduttur aynı zamanda. Öyle ki, bir tarafta varoluşunu hiç sarsmadan güvenceye almış bir egemenle, diğer tarafta varlığı her türlü dış etkiye açık ve kendisine dair bildiği ne varsa bu yolla öğrenmiş bir başka egemenin ayrıldığı çizgidir o. Yukarı ve aşağı yakasıdır nehrin. Hayatın ucu ve bucağı. Her alkolik kendi kendisinin "düşmüş meleği"dir.


"I hate to advocate drugs, alcohol, violence, or insanity to anyone, but they've always worked for me."


Hunter S. Thompson

Arriba 2


Arriba!

Yokuş çıkmak yasaklansın!

Selam

Bu blog, insan ruhunu şeffaf bir istihkamın burcundaki mazgallara işleyen, her şeyi ancak baş aşağı bakınca düzgün görebilen, insan bireyini zamanın ve mekânın tüm fizik ve metafizik yükünden arındıran, ya da ona kendi vebalinden daha ağır bir angarya yüklemeyen, sadece kendi kendisinin ölçüsü sayılabilecek, kendisinden başka kıyas kabul etmeyen biricik bir ukde için hazırlandı. "Ne zaman içiyoruz?"

Bu blog, alkolden ve mucizelerinden söz eder. Eleştiri kabul etmez, zira misliyle karşılık verir. Sıkça ağzını bozar. Bir miktar kuşkucu ve tümüyle homofobiktir. Mızıkçıdır, ukaladır, ne oldum delisidir. Bir kadeh bir şey içmeden ipliği iğneden geçiremez. Hızdan, gürültüden, kalabalıktan, ışıktan, sürprizlerden, yeniliklerden nefret eder. Ve tüm bunları fark ettirmeden yapar. Selam.