24 Nisan 2009 Cuma

nasıldı o son dize


Büyük bir avlunun ışığına çıkınca ağarırdı elleri. Hep enez bir çocuk gibi büyüdüğü o yerde, çardağın altındaki kiremit kızılı gölgede beklerdi. Menenjit olunca annesi güneye götürdü onu, ardıç reçinesi kokan Amalfi'de düştü aklına onulmaz bir acının kayıp bir ilkyazı çağırabileceği. Sonra bir kadının kasığındaki ülger eşikte saklanabileceği bir erkeğin. Jeanne ile Paris'te tanıştı. Kızları orada doğdu. İlk kızıl saçlı çıplağı ıstırabını arıtan o Chaillot vahasında çizdi. Teskin edilemez her acının ığılına şarabın gözleriyle baktı. Gecenin kanatlı burcuna adını verdi Amedeo Modigliani.

22 Nisan 2009 Çarşamba

gecenin bir ısfı...


Kadim yalnızlığına tuttuğu bir aynaydı herdem taze acısı. Günleri tarifsiz bir usançla eksiltirken hayata kayıp bir ruhun eşliğinde katıldı. Ama piyanosunun başında bambaşka bir adamdı o. Kimbilir kaçıncı Largactil krizinin düş gürlüğünde tuşların ecinni neşesiydi. Kesif bir bozgunun ağılında gizlenir, sabit bir armoni içindeki bütün tiz aralıklara değer, incecik tümcelerle unutulmuş bir gamın tozunu üfürür, sonra da bilenmiş bir hevesle şişeye sarılırdı. "Keşiş" Thelonius'la beraber en benzersiz ve en tedirgin iki caz piyanistinden biriydi Bud Powell. Yitmişliğine baktığı her uçurum kemha bir tülle örtüldü o öldüğünde.

21 Nisan 2009 Salı

Tek Bir Kusursuz Gül


Başarısız bir izdivaç ve başarısız bir intihar girişimi. Dorothy Parker'ın hangisinden sağ çıktığını söylemek kolay değil. Ancak alkolle arasındaki karanlık işbirliğinin edebiyat tarihindeki en büyük hicivcilerden birini beslediği aşikâr. Yavaş yavaş yüksek sanayi dönemi sonrası bir enformatik cehenneme dönen dünyada kırılgan, savunmasız bir edayla mevzi tuttu. Hayata sakıngan bir yabanlıkla tutunurken martini kadehini ölçüsüz bir evcillikle sahiplendi. Şeffaf bir tülün ardından izlediği dünyanın gececil işvesi kum gibi akıp gitti avuçlarından. Üzerine çiy yağmış tek bir kusursuz gül dindirirdi ancak tüm acılarını.

20 Nisan 2009 Pazartesi

"Vitae Summa Brevis"


Blake Edwards ellili yılların başında JP Miller'ın bir öyküsünden bir film uyarladığında herkes kayıp bir şairin varlığından haberdar oldu. Filme adını veren "Days of Wine and Roses" aslında Ernest Dowson'ın bir şirinden alınma bir dizeydi. Dowson 33 yıllık ömrünü kemiren korkunç karabasanı alkolün kunt sessizliğinde kayda geçti. Bir başka erkeği ona yeğ tutarak hayatını karartan Adelaide, tüberkülozdan genç yaşta ölerek onu bir başına bırakan babası, ve bir gün bir nalçanın cenaze töreninden döndükten sonra kendini asan annesi. Tam yüzyıl dönümünde, tunç bir heceyi yutkunan dokunaklı sesiyle, acısındaki mülhem kehanete doğru yürüyüp gitti:


"They are not long, the weeping and the laughter
Love and desire and hate
I think they have not portion in us after
We pass the gate.

They are not long, the days of wine and roses
Out of a misty dream
Our path emerges for a while, then closes
Within a dream."

Ernest Dowson, Vitae Summa Brevis Spem Nos Vetet Incohare Longam