4 Mart 2009 Çarşamba

The Good, The Bad, and The Bubbly


George Best'in Nottingham Forest'e attığı bir gol vardır. Takriben dört ya da beş defa "evet, şimdi son vuruşu yapacak" der maçı izleyenler. Heyhat, beşinde de geri dönüp aynı çalımı yine atar ve nihayet golü de atar. Futbol için fazla zarif, yaşam için fazla kayıtsız, kadınlar için fazla karizmatik, alkol için fazla tutkuluydu. Karaciğer naklinden sonra karısı Alex'ten kaçıp bir bara sığındığı o hüzünlü resim, hasta yatağındaki perişanlığından daha yürek burkucuydu belki. Hakkında anlatılan ve çoğu tavsayan efsanelerin biri, Güney Afrika'nın Sun City kentinde, aynı gece kainat güzeli seçilmiş olan kadınla yaşadığı halvetliktir. Sözümona servis görevlisi bilmem kaçıncı şişe şampanyayı servis ederken "yanlış neredeydi George" diye sorar. O densiz garsonun bilmediği şey, her alkoliğin kendi benliğinde sürgün olmasıdır ve yanlış giden hiçbir şey yoktur. Van Morrisson'un dediği gibi: "I've been too long in exile, like George Best, baby."


Huzur içinde uyu, George.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder