1 Eylül 2009 Salı

Ankara'dan Demir Almak...


Gitar çalışındaki dikkatten kaçmayan tuhaflığın adı sorulduğu vakit hiç tereddüt etmezdi: Crunchy! Punk sahnesinin ağılını var olmanın yarattığı usançla kat etti Joe Strummer. Yola Ankara'dan çıktı, zira babası Ankara'da çalışan Britanyalı bir diplomattı. Kahire ve Mexico City üzerinden Broomfield'a varan güzergâh, bir "front man"in çatallanan yazgısındaki tuhaflıkların kutsal emanet odası şimdi. The Clash yetmişlerin başından itibaren alternatif nahiyenin gerilim hattında yeri geldiği zaman Sex Pistols'ı dahi dışarıda bırakan bir ürkütücü mevziydi. "London Calling"le başlayan ucube tavaf, tüy ve katrana bulanmış bir işretin kutsayan eli yaptı Strummer'ı. Oradan The Mescaleros'a varan veteran kalbi, varlığının taş öğüten yankısını daha fazla kaldıramadı. Bir yaşam kavli olsaydı Ankara, Joe laneti ezbere okurdu.

25 Ağustos 2009 Salı

"Açılın, Ben Doktorum!"


İmdi, ne torbacılar silahla gezer, ne çekirge avından artan benzedrin sana aş olur. İyisi mi, o acı halveti kendine sakla. Yık gümüş bendini sararan hayalin. Bir isim söyle ki her harfin kuluncu yağmur taşıyan bir ıslık olsun. Gecen çıplak bir cibinlik, öğünün yanmış bir anız, yüzünde gölge olsun semafor ışığında okuduğun her suret. Jane'i vururken titremeyen el, Kerouac'ı sorarken aşınmayan ses, bir yol olsun Ginsberg'den Corso'ya varan her çağman.

20 Ağustos 2009 Perşembe

Her Şeyi Mahvettin, Ama Olsun!


Kimbilir hangi talihsizliğin, hangi tedirgin göçün sabahıydı, içindeki taş ukdenin söze gelmeyip avurtlarında biriktiği. Ruhunun kar yeniği bir ufuk çizgisini kendine dert edindiği ya da... Bomboş bir gökte kıtık soluduğu sesinin. Doğrusu, ne bir ırmak iskelesinin ağılında konuştuk seninle, ne uzak bir hatıra acımızı dindirdi. Yine de, suretlerimizin çalıntı yazgısında uyuyan mehil, yararsızlığımızın kan toplayan mucizesi, bir an olsun eksilmedi kadehin kırık hevesinden.

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Karanlık Bir Odada Yirmi Yıl: 1989-2009


Yetmişlerinin başındaki Beckett'in vehmi karanlık bir odada yankı bulmuştu. Kendi sesinin derinliğinde yitip giden o karamsar "pozisyon tayini", "Company"nin kahramanını kuru bir mistrale bekçilik eden o yalız sınırda karşıladı. Oysa henüz yirmi sekiz yaşındaki halinden devşirdiği şirret ve kayıtsız Belacqua, o kımıl kımıl huzursuzluğu alıç rengi bir göğün sacayağı gibi kurdu. Sonraları Molloy'un açık yaralarına kaynayan kaprisli neşenin mahmurluğuyla ovaladı gözlerini. Heyhat, sözcük eğiren bir ömrün iğvası bir kadeh Hennessy'ye yirmi yıldır kimsenin eli gitmiyor. Partal bir gölgeye izini kaybettirmeye çalışırken bu defa fazla uzağa gitti Samuel Beckett.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Sakın Bana "Bird" Deme!


Alkolün yaban ufku insansız bir hatıraya işlidir aslında; bir tuhaf adam çıkar, ellerinden neft içtiği sebepsiz neşeyi, ölüye doymuş kayıp zamanı, acısı körelen tutsak ömrü doldurur varlığıyla. Her kırık notada bir yakut mahzen soluyan Sonny Stitt öyle bir uysallıkla seçti gölgesini. Bastığı her sesin dipsiz bir kuyu gibi döndüğü hafıza çukurlarını oydu kör sabrıyla. Bir işkence yeleği değildi hayat, ama kıvrandıkça ağırlaşan beden bir yüktü kuşkusuz. Kaç zaman oldu, gözleri açık uyuyor.

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Doğum Günün Kutlu Olsun!

"Bir güvercin gibi ak
o gizli kıyıda
susadık öğle üzeri:
ama tuzluydu sular.

Sarı kumların üstüne
adını yazdık onun,
ama bir rüzgâr esti denizden
ve silindi yazılar.

Nasıl bir ruh, bir yürek,
nasıl bir istek ve tutkuyla
yaşadık:yanılmışız!
Değiştirdik öyle yaşamayı."

Yorgo Seferis

Çeviren Cevat Çapan

13 Temmuz 2009 Pazartesi

No Hurry, Please!


Sabah kahvaltısını pas geç, peki. Öğle yemeğine yetişeme bir türlü, o da tamam. Akşam yemeği zaten bir serap, ne damağın harelensin ne kollarını kavuştur. Ama bir votka kıyamında dinlenen o taşıl bedeni, alkole batırıp çıkardığın kıtık hafızayı atlama sakın. Perçin çivileri sökülmüş yiv oluklarından tut hayatı, sonra bırak aksın avuçlarından kum gibi, ve taze bir yarayı sönmüş kireçle terbiye et. Tamam, lanet ikindi kahvaltısını da kaçır, kabul!